FEVZİ YETKİN’İN İLK ŞİİR KİTABI: ZAMANA DAĞILAN SÖZLER

 Can ŞEN
Gülbahçesi, sayı: 19, Şubat 2015

 

            Genç şair Fevzi Yetkin’in[1] ilk şiir kitabı Zamana Dağılan Sözler Gece Kitaplığı tarafından yayımlandı.[2] Fevzi Yetkin’in kitapta yer alan bazı şiirleri daha önce çeşitli dergilerde yayımlanmıştı. Zamana Dağılan Sözler ise onun şiir serüvenini daha kapsayıcı bir şekilde bize sunuyor. Kitapta şaire ait 63 şiir yer alıyor. “Zamanın bir yerinde yitirdim kendi izimi, / Dilsiz karanlıklarımda kayboldum.” (s. 77) mısraları ile başlayan “Zamana Dağılan Sözler” şiiri kitabın ismini oluşturmuş.

            Şair, eserine yazdığı “Önsöz”de şiir anlayışı hakkında önemli ipuçları veriyor okura. “Önsöz”den alıntıladığımız aşağıdaki satırların bu açıdan önemli olduğunu düşünüyoruz:

“Sanatçı, yaşantısıyla ayakları yerde, düşünce ufkuyla gözü daima yıldızlarda olan kişidir. Yerle gök arasındaki bu mesafe, melâl, daüssıla, sanatçının melankolisi, memnuniyetsizliği, arayışı ile birleşerek yaratıcılığına kaynak teşkil eder. Sanat eseri büyük oranda sanatçının memnuniyetsizliğinden doğar. Bir ideal dünya algısı olan sanatçı bunu eserleri vasıtasıyla dile getirir. (…) Şiir, sanatçının iç dünyasında meydana gelen birtakım derunî süreçlerin meyvesidir.” (s. 9)

Sanat eserinin sanatçının memnuniyetsizliğinden doğduğunu söyleyen şairin şiirlerinde böyle bir hâl karşımıza çıkmaktadır. Şair birtakım yalnızlıklar, umutsuzluklar, sıkıntılar içindedir. Bunu çeşitli şiirlerinde açıkça görebilmekteyiz. “Gece Hezeyanları” şiirinden aldığımız aşağıdaki mısralar bu duruma örnektir:

“boşluklar âleminde muallâkta kalmışım

pusulasız iradem

geceye uyanmışım

hummalı bir mehtaba ilişince gözlerim

tükeniyor sihri yalancı ışıkların

takılmışım bahtımın hazan rüzgârlarına

kendimden kaçıyorum

boşlukta çırpınırcasına

sevdalar yaşıyorum” (s. 48)

Kitaptaki pek çok şiirde bu şekilde derin bir karamsarlık hâkimdir. Yetkin’in eserinin başında belirttiği “sanatçının memnuniyetsizliği” şahsî yaşantısında karşılaştığı sıkıntılarla birleşince bu karamsarlığın şiirleşmesi de gayet doğaldır. Bu tarz şiirler arasında özellikle “Anne” şiiri insanın yüreğini yakıcı bir çâresizliği bize sunmaktadır:

“her adımda geri dönüp bakmasam,

yollar uzamazdı anne…

felek gaddar, zalim olmasa

içim kan ağlamazdı anne…

üşümüş çocuk yüreğimle

sensiz çığlıklar atıyorum;

sessiz haykırıyorum,

belki çıldırıyorum anne…” (s. 20)

Kitaptaki bu genel karamsarlığa rağmen şair hayata karşı ümidini yitirmiş değildir. Zaten şiir yazmak, insanın içinde her şeye rağmen ümit kırıntıları olduğunun bir göstergesi değil midir? Belki de bu yüzden karamsar bir şiir diyebileceğimiz “Yakarış” ümitle sona ermektedir:

“Namertler acımasızlığa gebe

Şimdi gözyaşı duşları altında

Ferahça ağlıyorum

Yaşanmadan geçmemiş

Günleri anıyorum

Mutlu olacağıma

İnanıyorum!...” (s. 19)

Fevzi Yetkin’in şiirlerinde ayrılık, aşk, çocukluk, zaman, hayat, ölüm gibi temalar belirgin olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiirlere üslûp ve dil açısından baktığımızda ise genel olarak şairin şiirlerinde iki farklı üslûp kullandığını söyleyebiliriz. Bunlardan birincisine giren şiirlerde divan şiiri, halk şiiri ve tasavvuftan yoğun olarak yararlanıldığını görmekteyiz. Bu şiirlerde yüzlerce yıllık şiir geleneğinin devamı olan bir şiir dili kullanılmıştır. Bunlarda Arapça, Farsça kelimeler karşımıza çıkabilmektedir. Bu özellikleri ile bu şiirleri eski şiirimize karşı genç şairin bir özentisi olarak değerlendirmek doğru olmaz. Zira bu tarz şiirler okunduğu zaman şairin tasavvufla, divan ve halk şiiri gelenekleri ile kendi iç dünyası arasında bir bağlantı kurduğu anlaşılmaktadır. Şair, bu tarz şiirlerinde ruh dünyasından kopup gelenleri gelenekten yararlanarak - geleneği dönüştürerek şiirleştirmiştir. “Seng-i Mezar” (s. 24), “Kerem’in Aslı’ya Nidâsı” (s. 25), “Aslı’nın Kerem’e Cevabı” (s. 26), “Yusuf’un Hikâyesi” (s. 41), “Fevz” (s. 74) gibi şiirler bu minvaldedir. Örnek olarak “Yusuf’un Hikâyesi” şiirinden bir bendi aktarıyoruz:

 “can tükendi Yusuf’um

kirpik oku batmaz oldu sinene.

neylesin aslan yüreklim.

için yedi cihan

yedi cihan kara bağlar,

yas tutar gidişine” (s. 41)

Kitaptaki şiirlerde karşımıza çıkan diğer üslûp ilk kısımdakilerden farklı olarak daha sade bir şiir diline yaslanır. Bu şiirlerde kelimeler süssüz, boyasız, sadedir. Ama bu sadelik şiire ayrı bir naiflik katmıştır ve okuyucuya ayrı bir lezzet vermektedir. Bu şiirler arasında karamsarlığın daha az görüldüğü birkaç şiir özellikle bu üslûp hususiyeti bakımından ilgi çekicidir. Bu tarz şiirlerin en güzellerinden birisi “Mülteci’ye” şiiridir:

“kondun ürpermeden

omuzlarıma

kelebek kırılganlığınla

aldım avuçlarıma

dağıldı kanatların

kırmızı bir gül olup

savruldun kuytularıma” (s. 62)

Şairin şiirlerinde karşımıza çıkan bir özellik de şiirlerinin genel olarak kısa olmasıdır. Bir beyit, kıta ya da iki kısa bentten oluşan şiirler çoğunluktadır. Kanaatimizce şair bu tarz kısa şiirleri ile aktarmak istediği duyguyu daha yoğun bir şekilde sunmak istemiştir. “Gülen Kahverengi” (s. 11), “Yakarış” (s. 18), “Karanfil ve Kardelen” (s. 27), “Gözlerim Yol Çekiyor” (s. 54), “Filler Mezarlığı” (s. 71) gibi bazı şiirler ise daha uzundur, bu şiirlerde kısa şiirlerdeki kesafetin yerini daha serbest bir ifâde tarzı almıştır.

Prof. Dr. Mehmet Kaplan “şiir” kavramını “ihsas” ve “kültür” şiiri olmak üzere ikiye ayırır: İhsas şiiri duyulara ve duygulara, kültür şiiri tarih ve medeniyete dayanır.[3] Fevzi Yetkin’in şiirleri ise ihsas ve kültür şiiri arasında bir yerde konumlanmıştır. Şair, şiirlerini genel olarak şahsî yaşantısına dayandırmakla ihsas şiirinin sınırları içerisindedir. Bununla birlikte duygularını ifâde etmek için kültürel göndermelerden yararlandığını görmekteyiz. Yetkin’in divan ve halk şiirinden, tasavvuftan yararlanması, gerek Doğu gerekse Batı dünyasına ait tarihî ve mitolojik şahıslara göndermeler yapması onu kültür şiirine de yaklaştırmaktadır. Bu noktada onun hem ihsas hem kültür şiirinin imkân ve vasıtalarından yararlandığını söylememiz mümkündür.

Genel olarak baktığımızda Zamana Dağılan Sözler’in bir ilk şiir kitabı için oldukça başarılı olduğunu söylememiz mümkündür. Şair duygularını ve izlenimlerini başarılı bir şekilde şiirleştirmeyi başarmıştır. Günümüz şairlerinden Bâki Ayhan T.’nin bu şiir kitabı için yazdığı arka kapak sunuşu eserdeki şiirleri gayet açık bir şekilde değerlendirmektedir. Bu satırları aktarmanın faydalı olacağını düşünüyoruz:

“Fevzi Yetkin’in şiirlerinde imgeler hayatın bütün canlılığını taşıyor. Umutsuzluğu, coşkuyu, ıstırabı, aşkı, yaşama sevincini, hayatın dirsek darbelerini bir arada tutuyor bu şiirler. Gençlik çağının renkleri kadar olgun bakışın meyveleri de karşımıza çıkıyor sayfalarda. Bazen karamsar bazen iyimser ama genellikle akışının sesini duyarlı kulaklara veren bir hareketlilik… Tıpkı hayat gibi…”

Yazımızı noktalarken genç şairimiz Fevzi Yetkin’e şiir serüveninde başarılar diliyor ve daha nice güzel şiirlerle biz okurlarına seslenmesini temenni ediyoruz.

 

           


 

[1] 1983 yılında Manisa’nın Ahmetli ilçesinde doğdu. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümü mezunu. Celal Bayar Üniversitesi’nde Yeni Türk Edebiyatı alanında yüksek lisans yaptı. Yazı ve şiirleri çeşitli dergilerde yayımlandı.

[2] Ankara, Haziran 2014, 82 sayfa. Yazımızda yapılacak alıntılar bu eserdendir.

[3] Mehmet Kaplan, “Om Mani Padme Hum”, Edebiyatımızın İçinden, Dergâh Yayınları, İstanbul 2004, s. 202